Ladik-Samsun blogumuza hos geldiniz ** Welcome to our blog Ladik-Samsun ** Willkommen in unserem Blog Ladik-Samsun ** Welkom op onze blog Ladik-Samsun ** Bienvenue sur notre blog Ladik-Samsun ** Bienvenidos a nuestro blog Ladik-Samsun ** Bem-vindo ao nosso blog Ladik-Samsun ** Benvenuti sul nostro blog Ladik-Samsun ** selamat datang di blog kami Samsun-Ladik ** مرحبا بكم في بلوق Ladik - سامسون ** Добро пожаловать на наш блог Ладик-Самсун ** Velkommen til vores blog Ladik-Samsun ** Καλώς ήρθατε στο blog μας Ladik-Samsun ** ברוכים הבאים אל הבלוג שלנו Ladik-Samsun ** आपका स्वागत है हमारे ब्लॉग Ladik करने सैमसन **.

12 Aralık 2008 Cuma

Sivas vilayeti salnamelerinde Ladik

SİVAS VİLAYETİ SALNAMELERİNDE LÂDİK

Bir senelik hadiseleri göstermek üzere tertip olunan eserler hakkında kullanılan bir tabirdir. Sene, yıl demek olan “Sal” ile mektup, kitap manasına gelen “name” kelimelerinden mürekkep olan bu tabirin tam karşılığı “yıllık”tır. [1] Salnameler hususi olduğu gibi resmi olarak ta yayınlanmıştır.

Resmi salnamelerde memleketin teşkilatı gösterilmekte, siyasi ve iktisadi hayat hakkında genel bilgiler verilmektedir. Osmanlı Devleti, ilk resmi salnameyi 1263 (Miladi 1847) yılında yayınlamıştır. İlk senelerde yüz küçük sayfayı aşmayan salnameler, sonraları iki üç yüz , en nihayet yedi sekiz yüz sayfayı bulmuş ve 1328 (Miladi 1912) yılına kadar da muntazaman yayınlanmıştır.

Devlet tarafından yayınlanan bu umumi salnamelerde devletin resmi teşkilatı; merkezdeki tüm resmi görevlilerin, taşrada vilayet ve sancaklardaki görevlilerin makam ve isimleri, tayin tarihleri, rütbeleri ve nişanları gösterilmiştir. Ayrıca birtakım takvim bilgileri, Osmanlı Devletinin kuruluşundan o ana kadar ki padişahların saltanat süreleri ve önemli tarihi olayları içeren bilgiler de verilmektedir.

Umumi salnamelerin dışında, yine resmi mahiyette olmak üzere nezaret ve vilayetlerde salnameler çıkarmışlardır. Her kurum kendisinin çıkardığı salnamelerde, kurumun teşkilat yapısının yanında alanıyla ilgili genel malumatlar vermektedir. Vilayetlerce hazırlanan salnamelere “Vilayet Salnameleri” denilmiştir.

Vilayet salnamelerinde vilayet merkezi, sancak merkezi ve kazalardaki resmi tüm görevliler şematik olarak isim, makam ve rütbeleriyle gösterilmiştir. Bunlara ilaveten, vilayetin tarihi, ekonomik ve sosyal yapısıyla ilgili genel bilgiler de verilmektedir.

Lâdik kazasının 1925 yılına kadar bağlı bulunduğu Sivas Vilayetince de, Hicri 1287 (Miladi 1870), 1288 (Miladi 1871), 1289 (Miladi 1872), 1293 (Miladi 1876), 1298 (Miladi 1881), 1300 (Miladi 1883), 1301 (Miladi 1884), 1302 (Miladi 1885), 1304 (Miladi 1887), 1306 (Miladi 1889), 1308 (Miladi 1891), 1321 (Miladi 1903) ve 1325 (Miladi 1907) [2] yıllarına ait 13 adet salname yayınlanmıştır. Sivas Vilayetinin resmi yayını olan bu salnameler incelenerek Lâdik Kazasıyla ilgili bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

1287 (Miladi 1870) Yılı Salnamesinde Lâdik

Meclis-i İdare
Reis : Kaymakam Ahmet Efendi
Azalar : Naib Ali Rıza Efendi - Müftü Ahmet Efendi - Ali Rıza Efendi - Bedros Ağa
Mal Müdürü : Mehmet Efendi
Tahrirat Katibi : Abdullah Efendi

Meclis-i Deavi
Reis : Naib Efendi
Azalar : Ali Efendi - Hoca Karabet - Efrim Ağa - Nüfus Mukayyidi Efendi
Katip : Abdulhalim Efendi

Emlak Komisyonu
Reis : Vukuat Katibi Ahmet Efendi



Lâdik Kazasının Nüfusu

................... Müslüman Nüfus - Müslüman Olmayan Nüfus - Köy ve Mahalleler

Nefs-i Lâdik _____801 _______________80 ________________8
Köyler ________2401 ______________700 ________________67
Havza ________3690 ______________862 ________________62

Yekun ________6892 _____________1642 ________________137



Bazı İçtimai Bilgiler ____Adet
İslam Mektebi __________13
Talebe (Çocuk) _________247
Cami ________________46
Mescit _______________53
Medrese _______________2
Hatipler ______________45
İmamlar _____________ 93
Müderris ______________ 2
Talebe-i Ulum Miktarı _____20



Hazırlayan: Rasim EROL

Başbakanlık Devlet Arşivleri genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Sultanahmet / İSTANBUL

[1] Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü
[2] 1293 ve 1321 yıllarına ait Sivas Vilayeti salnamelerine ulaşamadık. 1293 yılına ait olan Türk Tarih Kurumu Kütüphanesinde, 1321 yılına ait olan ise Ankara Milli Kütüphanede mevcuttur.

Evliya Celebi seyahatnamesinde Ladik

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİNDE LÂDİK [1]

Lâdik şehri ve kalesinin vasıflar:

Amasya kayserlerinden Havik denilen zatın yapısıdır.Nice meliklerin eline geçtikten sonra Dânişmendlilerden Melik Gazi Hazretleri gelip burayı fetheder. MelikGazi şehri fethettiğinde kumandanlarından Selman Han “Sancağı kale üzerine dikmeyelim” der. Melik Gazi “Lâ, dik sancağı!” yani “Hayır, dik sancağı!” der. Bu konuşma üzerine kaleye “Lâdik Kalesi” ve şehre de Lâdik” denilmeye başlanır.

Osmanlı ülkesinde üç Lâdik şehri vardır. Birincisi Konya Lâdik’idir ki büyük bir şehir iken celâli ve paşalar zulmünden dolayı hala bir kasabacık halinde kalmıştır. İkincisi Van vilayetindeki “Kör Lâdik” sancağıdır.Üçüncüsü de bu Amasya Lâdik’idir. Burası Allah’a vakfolmakla harap olmamıştır.

Yıldırım Bayezid Han Amasya kalesini fethettiği zaman bu Lâdik Kalesi'de cenk ve kavgasız “Timurtaş Paşaya teslim olmuştur. Bayezid Han, kalenin anahtarları kendisine teslim edildiğinde Lâdik ahalisi için “refah üzere mutluluk içerisinde uzun yaşayalar” diye hayır duası etmiştir. Hala bu hayır duası sebebiyle bütün ahalisi uzun ömürlü, zevk ve şevk ehli salih insanlardır. Şehzade Bayezid-i Veli Amasya’da mutasarrıf iken her sene altı ay gelip Lâdik’te kalırdı. Bu yüzden şehirde güzel bir has bahçe yapıp bırakmıştır ki hala bahçe ustası, kırk adet bostancı hademesi ve korucuları vardır. Çayırı büyük mirahor tarafından korunur.Şehir merhum Sultan Ahmed Han’ın validesi Bülbül Hatun’un vakfı olup ahalisi vergiden muaftır. Sivas Eyaleti Valisi tarafından dahi bu şehre adam gönderilip müdahale edilemez.

Kadısı üçyüz akçe pâyeli olan seçkin bir kazadır. Kadıya senede altı kese hâsıl olur. Şehrin bütün ahalisi şer’-i şerife itaat eder insanlardır. Şeyhülislamı, nakîbü’l-eşrafı, uleması, sulehâsı, a’yan ve eşrafı vardır. Sipahi kethüdâ yeri, yeniçeri serdarı, şehir nâib ve muhtesibi, kapan emini ve göl emini vardır.

Kalesi şehrin güneyinde göklere uzanmış, dört köşe, köhne bir yapıdır. İçerisinde imaretleri olmadığından dizdarı ve kale neferleri de yoktur. Ancak hünkâr bahçesi ustası vardır. Bostancı neferleriyle dağları ve sair koru ormanlarını koruyup kollar.

Şehir onyedi mahalledir.Bunlardan Bey, Kellez, Yeni Cami’, Kavak, Tekke, Şehreküsdü, Yarımca, Dağ, Polad ve Bahşi mahalleleri şehrin meşhur mahalleleridir.Bu mahalleler içerisinde büyük küçük kırkyedi mihrab (namaz kılınan yer) vardır. Altısında Cuma namazı kılınır. Üçü de eski sultan cami’leridir. Sultan Ahmet Han Cami’i, Davud Paşa Cami’i, Tekke Cami’i, Şehreküsdü Cami’i ve Kellez Cami’i meşhurlarıdır. Diğerleri ise mescidlerdir.

Şehirde üçbinyirmi adet kiremitli, bağlı, bahçeli ev vardır. Yedi adet tarikat ehli tekkesi vardır. En meşhuru olan Hazret-i Seyyid Ahmed-i Kebir tekkesi ma’mur olup gönül ve irfan ehlinin karargâhıdır. Gelen-gidenlere nimeti bol büyük bir vakıftır.

İki hamamı vardır. Çarşı içerisindeki eski hamam ve Yeni Cami’ mahallesindeki Yeni hamam pâk ve temiz, tellakları zarif insanlardır. Yedi tane de hanı vardır. Kapan Hanı, Halim Bey Hanı, Emir Hüseyinoğlu Hanı, Seydi Ahmed Efendizâde Ali Çelebi ve Buğday Pazarında Tennik Hanı meşhurlarıdır. Çarşı içerisinde merhum Davud Paşanın kârgir olarak inşa edilmiş büyük kervansarayı Allah rızası için gelen-gidenlere konaklama yeridir. Yanında berrak bir pınar vardır.

Lâdik’te dörtyüz adet dükkan vardır. Davud Paşa’nın hayratı kârgirden bina edilmiş büyük bir bedesten vardır. Bedestenin iki tarafında varolan seksen adet ma’mur dükkan Davud Paşa Cami’isinin evkafıdır. Toplam kırk adet vezir, miri miran ve sair a’yan sarayı vardır. Meşhurları Osman Paşa Sarayı, İbrahim Bey Sarayı, Hacı Bey Sarayı, Hüseyin Bey Sarayı, Alaybeyi Sarayı ve Mustafa Bey Sarayıdır. Bu sarayların her birinde birer hamamdan başka kırkbeş ev hamamı vardır.

Şehirdeki tüm cami’lerde her gün ilim mübâhaseleri olur. Dersiamları vardır. Onsekiz yerde çocuk mektebi vardır.İki tane imaret yemek evi vardır. Su ve havasının lâtif oluşundan güzelleri çoktur. İleri gelenler temiz kumaşlar ve samur kürk giyerler. Beyleri, paşaları, ikiyüzden fazla yüksek mansıp elde etmiş kadı efendileri, büyük şeyhleri, iyi halli halim ve selim insanları vardır.Türkistan şehirlerinden gelmiş iyi sipahileri ve bilgi sahibi insanları çoktur. Orta halli olan insanlar tüccar ve sanat ehlidir. Erkekleri tertemiz bir şekilde çuha ferace ve kontuş giyerler. Kadınları kadife çakşır üzerine sarı çizme ve çuha ferace giyerek beyaz yüz örtüsü örtünüp sivri diba takke giyerler ve gayet edepli bir şekilde yürürler. Hamamdan ve ziyaretlerden başka bir yere gitmezler.Gayet edepli, sâliha ve iffetlidirler.



Yiyecek, İçecek ve Ürünleri:

Göksulu (göğsümü) armudu o kadar güzeldir ki başka yerlerde olmaz.Karaman armudu ve abdân kirazı da çok güzeldir.Osmanlı ülkesinde Sapanca somunundan sonra Ladik’in Memecik ekmeği meşhurdur.Yayla ve kışı fazla olduğundan üzüm,kavun,karpuz,incir,zeytin ve nar gibi meyveleri olmaz.Ancak “Akdağ Balı” adıyla meşhur saf balı vardır ki ne Girid balına,ne Adana balına ne de Sığla balına benzer.Bu bal amber kokulu Allah vergisi bir baldır ve binlerce kutu İstanbul ileri gelenlerine hediye olarak gider.Burada üretilen beyaz sâdelik pamuk bez,Acemlerin Lefkûri ve Musul bezinden daha ince ve beyazdır.



Mesire Yerleri:

Şehir içinden akan Ballıkaya suyunun başı bir mesire yeridir.Şehrin kıble tarafındadır.Diğer mesire yeri de, şehrin doğusunda “Frenk Gözü” demekle meşhur berrak nehri olan yerdir.Hüseyin Paşa, bu suyun üzerine gezinti yeri olmak üzere bir Havernak köşkü yaptırmıştır.Bütün zevk sahipleri burada zevk-ü safa ederler.Temmuz ayında dahi bu su o kadar soğuk olur ki içinden üç taş dahi çıkarılamaz. Ballısu ve Ferenk pınarı şehrin içinden akarak nice sarayları,han,hamam,cami ve bahçeleri sularlar.Şehir içinde nice un değirmenlerini döndürüp Lâdik Gölüne dökülürler.

Gezinti yerlerinden biride “Akpınar başı”dır.Burada da soğuk akarsu vardır.Fakat bu su şehre gelmeyip, şehir dışındaki tarla ve bağları sular.Bu akarsu, şehrin kuzeyindeki dağlardan doğar ve Lâdik gölüne dökülür.Lâdik Kalesinin batı tarafında “Manastır” denilen bir gezinti yeri daha vardır.İnsana ferahlık veren çimenlik bir yerdir.Buradan akan suya “Ramcı nehri” derler.Maarra suyundan lezzetli ve temiz bir sudur.Bu su kale altında iki kola ayrılır.Bir kolu “Hıdırlık” ziyaret yerinden aşağı Kova mahallesi bahçeleri içine akar.Diğer kolu da ,şehir ayan ve eşrafının hacıları karşılamak için çıktıkları Balı Dede Sultan Hazretleri ziyaretgâhı mesiresinden,Kozlu bağlarından aşağı akıp Lâdik halicine karışır.



Lâdik Kaplıcası:

Lâdik’e birbuçuk saat uzaklıkta, batı tarafında Hallez denilen köydedir. Hallez bağlı, bahçeli ve bir camili Müslüman köyüdür. Bu köyün altından küçük bir nehir akar ve nice un değirmenlerini döndürdükten sonra Kızılırmağa dökülür. Lâdik dağları arkasında olduğu için Lâdik gölüne dökülemez. Bu nehrin kenarında Hallez ılıcası vardır. Kubbeli güzel bir binası var. Kiraz mevsiminde bütün o havaliden araba araba ve at, eşek ve katırlara binerek binlerce insan gelip ılıcada çimerek(yıkanarak) cüzam ve alaca hastalığından Allah’ın izniyle şifa bulurlar. Ilıcanın ayağı Hallez nehrine ulaşıp Kızılırmağa kavuşur.



Lâdik Gölü:

Lâdik’in doğusunda, etrafı ancak bir günde dolaşılabilecek bir göldür. Onbir çeşit balığı vardır ki her birinin lezzetini ve özelliklerini tafsilatıyla anlatsak söz uzar. Amma balıklarından turna balığı, Musa sofrası kadar leziz ve kuvvet vericidir. Gölün çevresi ma’mur köylerle çevrilidir.Dört tarafından; Zuday, Sonisa, Kavza ve Zeytun dağlarından gelen yirmialtı adet akarsu buraya dökülür. Bir tarafa ayağı yoktur. Kenarındaki “Boğaz Köyü” gayet güzel ve ma’mur bir köydür. Gölün civarında otuz adet köy vardır. Bu köyde olan kaymak hiçbir yerde yoktur. Küleğinin(süt kabı) içerisinde iken keçi oğlağı kaymak üzerine bassa tırnakları kaymağa tesir etmez. Kaymağı bıçak ile keserler. Sakız gibi çiğnenir,lezzetli ve güzel kokuludur.

Lâdik’in güneyinde yer alan Amasya sekiz saat uzaklıktadır. Doğusunda Niksar vardır. Kavak kazası bir konak mesafededir. Batısında Köprü şehri vardır. Yine batısındaki Zeytin kazası bir konak mesafededir. İskelesi kuzeyinde, Karadeniz sahilindeki Samsun ve Sinop şehirleridir.



Lâdik’in Ziyaret Yerleri:

Eş-Şeyh Seyyid Ahmed-i Kebir ziyaretğâhı: Şeyh Seyyid Ahmed-i Kebir burada medfundur. Eş-Şeyhu Ekber’den irşad alıp,sonra onun yerine halife olmuş ulu sultandır. Hâlâ herkesçe ziyaret edilir. İkisi de Eski Cami’de medfundurlar. Eski Cami’i Hicri 852 ( Miladi 1448) senesinde onlar bina etmişlerdir. Orhan Gazi ulema ve meşayihinindendirler. Kale altında eş-Şeyh Yavedûd Sultan ziyaretğâhı, Kova mahallesinden yukarıda Hıdırlık ziyaretğâhı, hacıları karşılamaya çıkılan yerde Balı Dede ziyaretğâhı vardır. Merhum Gazi Tayyar Mustafa Paşa’da burada büyük bir kubbede gömülüdür.

Bu şehirde Paşa efendimizle üç gün kalıp, büyük ziyafetler tertip olundu. Sonra kalkıp batı tarafına beş saat giderek, Şahin Ağa köyüne geldik. İki yüz haneli Müslüman köyüdür.....

Yine Seyahatname’de,XVII. asırda Oğuzların Anadolu’yu istilası sırasında Lâdik alınırken,Ümeradan Süleyman Gazi kaleye girip,Melik Ahmet Danişment Gazi bayrağı dikmek ister.Ancak fikrini değiştirip Arapça‘da nefi (olumsuz) manasına gelen “La” dediği ve sonra vazgeçip “Dik” diyerek bayrağı diktiği belirtilmektedir.

Bu kasabanın içinde ve etrafında Türk kabilelerinden Doğanlı oymağı meskundur. Doğanlı Oymağı Beyi Sulu Bey, Melik Ahmed Danişment Gazinin kızı İledük Hatun ile evli olmasıyla damadıdır. Melik’in kızı(nın) oğulları (torunları), yani Sulu Beyin oğulları Arslan Doğmuş ve Uluğ Beyler olduğu eski eserlerden anlaşılmaktadır. Emir-i Kebir Bedrettin Şehinşah bin Arslandoğmuş el-Teğani dahi Niksar’da medfun ve kitabesi mevcuttur. Lâdik’te Kız Oğlu ve Doğanlı adlarıyla büyük köyler, malikâneler bulunduğuna dikkat olunarak bu kasabanın adının “İledük Hatun”, diğer tabirle “İledik Hatun”dan neş’et ettiği tahmin olunabilir.

Lâdik kasabasının güney tarafı dağ ve diğer tarafları açık, düz bir ovaya nazır olduğundan umumi manzarası gayet güzel, havası sağlam ve rutubeti iyidir. Onyedi mahallesi olup bunlardan Bahşi, Koğa, Kilyas, Saray, Zaviye, Kızılsini ve Kösere mahalleleri eskiden beri vardı. Kasaba büyüyünce Cami’-i Cedid, Harmanlar, Hanpınarı, Hacıalipınarı, Şehreküsdü, Sun’ullah Paşa, İskaniye, Namazgâh, Taşlıpınar ve Kilise mahalleleri kurulmuştur. Beşyüz kadar hanesi vardır.

Zaviye Mahallesinde bulunan cami’-i şerif kiliseden çevrilmiş ve yanına bir minare ilave edilmiştir. Cami’-i Cedid Mahallesinde Hicri 891 (Miladi1486 )’de vezirlerden Davud Paşa tarafından bina edilen cami’ yıkılmaya yüz tuttuğundan Hicri1085 (Miladi1675)’de Sultan Dördüncü Mehmet Han Hazretleri tarafından yenilenerek ve iki minare de ilave edilerek ihya edilmiştir.Bahşi Mahallesinde Hicri 915 ( Miladi 1510 )’te Amasya Valisi Şehzade Sultan Ahmed’in validesi Bülbül Hatun tarafından bir cami’-i şerif ve hamam bina edilmiş ve evkafı tanzim olunmuştur. Bu camiler umu men kârgirdirler ve sağlamdırlar.

Hicri 1112 (Miladi 1701)’de Cami’-i Cedid Mahallesinde eski Şeyhülislam Lâdikli Mehmet Efendi on iki hücreli bir medrese-i âliye ve gayet muntazam kârgir olmak üzere cami’, bedesten ve taşhan bina etmiş ve Hicri 1117( Miladi 1706 )’de bunları medrese ve cami’-i şerife vakf etmiştir. Bahşi Mahallesinde bulunan dokuz hücreli ahşap medrese Hızır Paşa tarafından bina edilmiş olup evkafı vardır. Zaviye Mahallesinde beş hücreli olmak üzere yakın zamanda bir medrese daha bina edilmiştir.

Bu dinî ve ilmî müesseselerden başka Mesud Bey, Sun’ullah Paşa, Polad Bey, Emir Ahmet Çelebi ve Hacı Yunus Ağa taraflarından bina edilmiş birer mescid, cami’-i şerif, bir mekteb-i rüşdî, bir mekteb-i ibtidaî ve bir inas mektebi vardır. Hicri 1323(Miladi 1906) tarihinde Çerkez Karabeyzâde Ömer Bey Saray Mahallesinde güzel bir hamam bina etmiştir.

Ayrıca Lâdik kasabasında es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed-i Kebir-i Rufaî Hazretlerinin türbesi çok meşhur olup evkafı, imareti ve tekkesi vardır.Kasaba civarındaki Balı Baba tekkesi de meşhur ziyaret yerlerindendir.

Sadeleştiren: Rasim Erol

--------------------------------------------------------------------------------

[1] “Evliya Çelebi Seyahatnâmesi (Topkapı Sarayı Bağdat 304 yazmasının Transkripsiyonu-Dizini) ,Yapı Kredi Yayınları, 1999, İstanbul; Hazırlayanlar: Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı.” kimliğine sahip olan kitap, orijinal yazma nüshanın transkripsiyonu şeklindedir. Bu metin, Evliya Çelebi Seyahatnâmesinin Cilt:2, Sayfa202-205 arası Lâdik’le ilgili olan bölümünün sadeleştirilerek alınması şeklinde oluşmuştur. Okuyucuların, Evliya Çelebi’nin 1611-1682 tarihleri arasında yaşadığını, 19 Ağustos 1630 gecesi gördüğü meşhur rüya üzerine Osmanlı coğrafyasını adım adım gezmeye başladığını ve Seyahatnâme’nin bu gezilerin kaleme alınması şeklinde ortaya çıktığını dikkate alarak okumalarının daha faydalı olacağı kanaatindeyim.(R.E.)

1 Aralık 2008 Pazartesi

Kacirilmak istenen cocuk TIR'dan atladi

Kaçırılmak istenen çocuk TIR'dan atladı

Ilçemizde zorla bir TIR'a bindirilerek kaçırılmak istenen 8 yaşındaki çocuk, araçtan atlayarak kurtuldu.

Olay, 30.11.2008 Pazar günü Bahşi Mahallesi'nde saat 15.30 sıralarında meydana geldi. İddiaya göre, Ladik 100. Yıl İlköğretim Okulu 3. sınıf öğrencisi Yasin S. (8), evlerinin yakınında oynarken yanına gelen 2 kişi tarafından kaçırılmak istendi. Kimliği belirsiz şahısların zorla TIR'a bindirdikleri küçük çocuk, araçtan atlayarak yardım istedi.

Yaralanan çocuk, çevredeki vatandaşlar tarafından Ladik Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Şüpheliler kaçarken, hastaneye gelen baba Fethi S. (41) ve anne Azime S. polise şikayette bulundu. Aile zanlıların yakalanarak cezalandırılmasını isterken, küçük çocuk Ladik'te yapılan ilk müdahalenin ardından ambulansla Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'ne sevk edildi.

Hastanede tedavi altına alınan Yasin S., "Arkadaşlarla oyun oynarken beni zorla kaçırıp TIR'a bindirdiler. Arkadaşlar korkup kaçtı. Kapıyı kapatmak istedikleri sırada kendimi araçtan aşağı atarak ellerinden kurtuldum" dedi.

Yasin S.'yi kaçırmak isteyenlerin organ mafyası olup olmadığı araştırılırken, olay ilçemizde korku ve paniğe sebep oldu. Yasin S.'nin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

30 Ekim 2008 Perşembe

Cumhuriyet donemi

CUMHURİYET DÖNEMİ

1919 yılında Gazi Mustafa Kemal, Anadolu Müfettişi Umumisi olarak Samsun’dan Havza’ya geldiğinde, Lâdiklilere milli mücadeleye katılmaları için haber yollar. Lâdikliler de aralarında toplanarak bir heyet seçerler. Heyet bu kararı köylülere ulaştırmak ister.

Durumu haber alan bir grup Pontusçu Rum Cobuderesi yakınlarında milli mücadelecilere karşı koymak ister; ancak Lâdikliler bu Rum çetelerini dağıtırlar

1918-1920 Tarihleri Arasında Lâdik’te Rum Çetelerinin Yaptığı Zulümler

Lâdik’te 1918 yılından 1920 yılı sonuna kadar Rum çeteleri tarafından yapılan zulümler, farklı kurumlarca düzenlenen iki ayrı cetvelde gösterilmiştir.Lâdik Kazası Askeri Bölge Kumandanlığı tarafından düzenlenen ilk cetvelde 25 tür olay kayıtlıdır. Lâdik Kaymakamlığı ve güvenlik görevlileri tarafından düzenlenen ikinci cetvelde ise 18 tür olaydan bahsedilmektedir.Böylece Rum çeteleri tarafından iki senede düzenlenen olayların sayısı 43’e ulaşmaktadır.

Lâdik Kazası Olayları ve Mezalim Listesi

1. Lâdik’in Çakırgümüş Köyü imamı ve iki arkadaşının, Yaban Alaca Köyü üstünde Rumlar tarafından öldürülmeleri,

2. 1919 yılında terhis olarak memleketine dönmekte olan aslen Merzifonlu olup öteden beri Lâdik’te oturan emekli subaylardan Hüseyin Avni Efendi, Erbaa yoluyla Lâdik’e gelmekte iken bir takım İslam kadını ve erkek, çoluk-çocuk cenazelerine rastladığı ve o civarda 40-50 kişilik silahlı Rum çetelerinin çevre ormanlıkta dolaşmakta olduğu ve yanında muhafız askerler olmasa idi kendisinin de bu korkunç sonuca uğrayacağı,

3. 1920 yılında adı geçen emekli subay Hüseyin Avni Efendi’nin kasaba dışında hizmetçisi elinden gasp olunan bir çift öküzün izini takibe giden Lâdik jandarma neferlerinden Tatlıcak köylü Osman’ın da silahları, cephanesi ve teçhizatıyla beraber bu köyler civarında Eğridere Rum çeteleri tarafından ortadan kardırıldığı ve Köprü’den Lâdik’e gelmekte olan Yüzbaşı Aziz Efendi adında bir kimsenin de bu çevrede adı geçen köy halkı çeteleri tarafından öldürülerek cenazesinin yok edilmesi,

4. Yine 1920 yılında Lâdik ileri gelenlerinden Tortumzade Şükrü Efendi çiftliğinden kasabaya dönmekte iken yanındaki arkadaşı Hasan’la beraber, Sırakeçe, Pelin, Alaca, Sakarca, Pelitli, Yarımca, Taşlı Yarımca, Eğridere, Keçili halkından 50’yi aşkın çetecisi tarafından yakalanan ve adı geçen “Şükrü”ye karşı sözü edilen çeteler “1000 lira ver yoksa seni öldüreceğiz” diye kollarını arkasından bağlayıp yukarı ormana götürerek orada Şükrü Efendinin babasına hitaben “Bu kağıdı götüren kimseye 1000 lira veriniz” diye yazdıkları mektubu arkadaşı Hasan’a teslim ederek “Sen bu kağıdı bu adamın babasına götür, bize 1000 lira göndersin yoksa onu bıçakla keseceğiz” diyerek arkadaşına gitmesi için izin verirler. O sırada çetelerin hepsi o noktada toplanarak yanına bir nöbetçi bırakırlar ve 3-4 yanına toplanarak adı geçeni keseceklerini söylerler. Şükrü nöbetçinin uyumasından faydalanarak kendisini dereden aşağıya yuvarlamak suretiyle canını kurtarmayı başarır.

5- Bunların yaptıkları sadece intikam maksadıyla olmalıdır ki 23 mayıs 1921 tarihinde kasabaya gelerek bir daha köylerine dönmeyen Lâdik’in İhsaniye Köyü’nden Kurbanoğlu İsmail ve köyden Hacı Kerimoğlu Kurban ve Allahverdioğlu Meded’in cenazeleri Aluçlı dağından ormanlıkta bulunduğu ve bunların gözleri çıkarılmak ve burunlarıyla kulakları kesilmek suretiyle Rumlar tarafından öldürülmüş olmaları,

6. 25 Haziran 1921 tarihinde Karaabdal nahiyesinden Çobanoğlu Ahmet’in Sansarca civarında Rum haydutları tarafından öldürülmesi,

7. Ağustos ayının 6. cumartesi günü Karaabdal nahiyesine çeyrek saat mesafedeki tarlasında ekin biçmekte olan, nahiyeden Gazi’nin karısı Emine ve çevre orakçılarının muhafızı olan Jandarma Sait’in Rum haydutlarınca kaçırılıp yaylım ateşine tutulmaları,

8. Erbaa’daki 47. Alayın ağırlığını Kavak’a nakil ederek 20 Temmuz 1921 tarihinde Destek’e dönen arabacıların, Destek’e bir saat mesafedeki Yozgat’ta çok sayıda Rum eşkıyası tarafından kuşatılmaları(Arabacılardan 4 şehit, 6 yaralı ve koruyucu askerlerden bir yaralı verilmek suretiyle çatışmanın sonuçlanması.)

9. 20 Temmuz 1921 tarihinde öküz otlatmakta olan Kürtler Köyü’nden Alişan’ın karısının Rumlar tarafından şehit edilmesi,

10. 24 Temmuz 1921 tarihinde Şıhlıca Köyü ile Hamidiye Köyü’nden Recep ile Kel Ahmet’in giysilerininErbaa’nın Karamimak(Karamuk köyü olabilir) Rum köyünde bulunmuş ve kama ile parçalanmış olduğuna bakılarak adı geçenlerin Kara Mimak(Karamuk köyü olabilir) Rumları tarafından öldürülmüş olması,

11. 27 Temmuz tarihinde geceleyin saat bir sularında Aşağı Karaabdal nahiyesindeki boş bulunan 5 ev, 1 samanlık, 3 ambar, 1 mescidin Rum haydutları tarafından yakılması,

12. Jandarma yaya erlerinden Bilal oğlu Mahmut’un kumandasındaki 5 kişilik müfrezenin Karaabdal nahiyesinde gitmekte iken, kasabaya bir saat uzaklıkta “Kırık”, diğer adıyla “Hareler Rum Köyü” yakınındaki derede 25 kişilik Rum eşkiyasının pususuna düşmeleri ve piyade neferi Jandarma Bilal oğlu Mahmut’un bacağından aldığı yaradan dolayı şehit olması ve emniyet görevlilerden birinin atının yaralanması,

13. 29 Temmuz 1921 Cuma gecesi Aladon Köyü’ne 20 dakika uzaklıktaki camilerin saat 2 sularında 30’u aşkın silahlı Rum eşkıyası tarafından ateşe verilmesi,.

14. 19 Ağustos 1921 tarihinde Lâdik’in Ömer Hafız Çiftliği Rum köyünde çiftlik sahibi Mehmet Çavuş’un harmancılarından olan Kahramanoğullarından Hüseyin oğlu Hasan, Hüseyin oğlu Aşur; Tercanoğullarından Mehmet oğlu Hüseyin’in harmanda yatarlarken Rumlar tarafından işkence ile öldürülmeleri,

15. 22 Ağustos 1921 tarihinde Karaabdal nahiyesinde yaya jandarma askerlerinden Ünyeli Musa oğlu Musa ve görevli olan beş arkadaşının kazaya gelirlerken “Seydipelidi” adlı yerde Rumlar tarafından kurulan pusuya düşmeleri ve beşinin şehit edilmesi.( Bütün askeri teçhizatlar da Rum haydutları tarafından alınır. Silah sesine nahiyeden kuvvet gelmemiş olsa idi rahmetli şehidin cenazesi alınamayacağı gibi arkadaşlarının da sağ olarak kurtulamayacağı muhakkaktır.)

16. 1921 yılı Ağustos ayının 31’inde çarşamba günü gecesi saat 4 sularında Karamuçe Köyünden Çakır, Sırakeçe Köyünden Kara İstil, 80 silahlı ve 100 silahsız erkek ve kadından oluşan çetenin Küpecik Köyü’nü basmaları.(Evleri ateşe verirler. Adı geçen köyde bulunan 150 evden; ancak 5 ev ve 10 samanlık kurtulur, hiçbir şekilde eşya çıkarılamaz. Köyden Piroğlu Hacı Mehmet, Piroğlu Alişan ,Çolakoğullarından Köy Muhtarı Arif Onbaşı, Dağcı Mehmet ,1310 (1894) doğumlu olup firar ederek köyüne gelen Gece oğullarından Molla Ahmet oğlu Ali ve Şir Çavuş kızı Hanım ;toplam 6 kişi ile bu arada kaldıkları köyden Hafız Kamil’in karısı Sultan, gelini Fatma ve Ruşen’in karısı Hanife, Hacı Mehmet oğlu Hasan- karısı, Kiçi oğlu Mustafa’nın karısı Emine –oğlu, Recep Molla Ali’nin karısı Şerife , Numan oğlu Ali ,Ahmet oğlu Mehmet; ayrıca kimlikleri belirlenemeyen 4 kişi şehit olur.1 kişi yaralanır ve 11 at yanar. Köyden Elsizoğullarından 70 yaşlarında Deli Mehmet ağzından; Kasım oğlu Ahmet’in oğlu 10 yaşlarındaki Arif göğsünden yaralanır. Köyün 38 baş hayvanı ile zahirelerinin hepsi yakılır).

17. 1 Eylül 1921 tarihinde Deliahmetoğlu Köyünden Süleyman Ağa’nın torunu Şevket’in Rumlar tarafından korkunç şekilde öldürülmesi,

18. 1 Eylül tarihinde Çakıllı’nın Lazarmut Köyü’nden Rumlar tarafından dağa kaldırılan 10 kişiden 2 erkek ve 3 kadının başları kesik olarak Açmasu civarındaki ormanda bulunmaları,

19. 24-25 Eylül 1921 de 3 subaşı;Eyi Köyü’nün 60 kadar inek ve öküzünün Rumlar tarafından dağa kaldırılmaları,

20- 24 Eylül 1923’de Kavak’ın Tekkecik Köyü’nden kayıp olan hayvanlarını aramak üzere giden köy halkından Topal Mahmut ile Çakır’ın Rum haydutları tarafından yakalanarak korkunç şekilde öldürülmeleri,

21- 10.10.1921’de Beyanalaca civarında Nusretli Köyü’nden Hasan oğlu Hasan ve Sezdi; Havzalı 2 erkek; Nusretli’den 2 kişi olmak üzere toplam 6 kişinin cesetlerinin bulunması,

22- Bir ay önce kaybolan ve 20.10.1921’de Eğridere ormanında cesetleri bulunan Lâdikli Nuri Usta, Havzalı Çerkez Murat ve kim olduğu bilinemeyen bir çocuğun Rumlar tarafından korkunç bir şekilde öldürülmüş olabilecekleri,

23- 24.10.1921’de Lâdik’in Tüfekçidere Köyü’nden, odun keserken yakalanıp korkunç bir şekilde öldürülen 2 erkek ile 1 kız çocuğunun cesetlerinin bulunması,

24- 25 Ekim 1921’de Tatlıcak Köyü’nden Deli Seyit’in ağaç keserken Rumlar tarafından yakalanıp öldürülmesi,

25- Erbaa, Lâdik, Çarşamba’dan gelen 3000 kadar Rum eşkıyasının Erbaa’nın 400 haneden oluşan Sühanlu Köyü’nü basmaları, 2 500 büyükbaş hayvanı da gasp etmeleri(. Bütün zahireler ve eşyalar yakılır. Olay 5 saat önce bir Rum tarafından haber verildiğinden insan kaybı olmaz)

Çevredeki Rum köylerinde halk çete teşkilatı kurar ve en önemli yerleri bekleyerek gelip geçen Müslüman halktan, yolcu, hava değişikliğine ayrılmış zayıf düşmüş ve hasta askerleri bir sıraya dizerek çoğunu hayvan gibi boğazlarlar. Korkunç şekilde katliamlar yaparlar. (Türklerden bu suretle intikam almak gibi alçakça düşünce ile yaptıkları zulümler basit olarak 25 madde halinde arz edilmiştir. )

Jandarma Kumandanı Fahri

Lâdik Kazası Olayları ve Mezalim Listesi

1- 3 Ekim 1918’de Taşlıyarımca Köyü civarında yol kesmek maksadıyla toplanan Taşlıyarımca Köyü’nden Penayot ve Foda ;Keçili Köyü’nden Dimit ve arkadaşları ile jandarmalar arasında çıkan çatışma,

2- 3 Ekim 1918’de çıkan çatışmada Amasya’nın Ayıderesi’nden “Yanık”ın öldürülmesi,

3- 25 Ocak 1919’da Karaabdal Karakolu askerlerinin görevli olarak Terzili Rum Köyü’ne gittiklerinde, Yuvanis ve arkadaşlarının jandarmalara hücum ederek çatışma çıkarmaları,.

4- 10 Mart 1919’da kasabaya yarım saat uzaklıkta bulunan Tüfekçidere Mahallesi’ne Keçili’den Dimit , Kovacıklı Sokrat ve arkadaşlarının saldırmaları, Mehmet Ali’nin karısı Fatma, oğlu Şükrü, 12 yaşlarındaki kızı Ünzile’yi öldürürmeleri, diğer oğlu Mehmet’i de yaralamaları,

5- 25 Mart 1919’da Cüce Köyü’nün Sırakeçe’den Kel Sava ve Kara Vasıl tarafından basılması, hayvanlarının bir kısmını gasp etmeleri,

6- 27 Mart 1919’da Elfeli Köyü’nün, Rum çeteleri tarafından basılması, köyden Mustafa’nın öldürülmesi, (Soruşturma sonucunda katillerin Kışla Köyü’nden Emanet oğlu Hambi ve 6 arkadaşı olduğu ortaya çıkar.)

7- 1 Nisan 1919’da Cüce Köyü’nün, Kel Sava, Kara Vasıl ,Sokrat ve arkadaşları tarafından basılması, Osman oğlu Satılmış’ın öldürülmesi.( Göçbeyli Ahmet Onbaşı yaralanır ve köyün evlerinin kapıları balta ile kırılarak hayvanların tamamı gasp edilir.)

8- 5 Nisan 1919’da Karaabdal nahiyesinin Sakarcalı Kosti, Çakır Yorgi, Karamuk Köyü’nden Avrak Hoca ve arkadaşları tarafından basılarak 55 baş camız,inek ve koyunun gasp edilmesi,

9- 5 Nisan 1919’da Sokrat ve adamları tarafından, çobanları bağlanmak suretiyle, kasabaya ait 25 baş inek, öküz ve camız gasp edilmesi,

10- 3 Mayıs 1919’da Sokrat ve adamları tarafından Ayvalı Köyü’nün basılması; 300’den fazla koyunun gasp edilmesi,

11- 11 Mayıs 1919’da Tekkealtı isimli yerde Samsun’dan Erbaa’ya ticaret eşyası götürmekte olan Kıroğlulu Hacı Mahmut ve arkadaşlarının mallarının Sırakeçeli Kel Sava, Kara Vasıl tarafından gasp edilmesi,

12- 15 Temmuz 1919’da Aladon Köyü’nden Emin oğlu Mustafa’nın, Terzili Köyü’nden Yuvani tarafından korkunç şekilde öldürülmesi,

13- 31 Temmuz 1919’da Şıhlı Köyü’nden Mustafa’nın Belinalaca Rum Köyü civarında Rumlar tarafından öldürülmesi,

14- 22 Temmuz 1919’da Erbaa’nın Kavaklıca Köyü’nden Fode oğlu “Avram” adlı kişinin Lâdik’in Kabacagöz Köyü’nden Çerkez Nuri’yi balta ile başından yaralayarak öldürmesi; Lâdik’in Kızılsini Mahallesi’nden Çerkez Salih Çavuş’un kardeşi Mehmet’in Karakoz Rum Köyü ormanlığında öldürülmesi (Soruşturma sonucunda katillerin Sokrat, Dimit, Panayot ve Fode oldukları anlaşılır.)

15- 27 Haziran 1920’de Karaabdal nahiye merkezinin 100’den fazla koyununun, otlak yerinden Avrak Hoca ve Kosti tarafından sürülmesi,

16- 3 Temmuz 1920’de Amasya’dan kasabaya geri dönen Keçili’den Kör Dimit ve arkadaşlarının Derinözhanları adlı yerde; kasabadan Kadir, Sait ve Süleyman’ın 5 baş beygirini gaspetmeleri.

Komiser Yardımcısı Jandarma Kumandanı Lâdik Kaymakamı

Mehmet Kamil Hilmi Ahmet Niyazi

Bu olayların dışında, tüm yaşanılanların en önemlisi ve en kanlısı olarak nitelendirilen“Küpecik Köyü Vahşeti” de yaşanmıştır.

Küpecik Vahşeti

Rum çetesi reislerinden Kara Muçe, Küpecik Köyü’nden “Çakır”, Kara İtsel ve emirlerindeki 80 silahlı ve 100 kadar da silahsız kadın –erkekten oluşan çete, 1921 yılı ağustosunun birinci Çarşamba günü gecesi saat 4 sıralarında Küpecik Köyü’nü basarlar. Çetedeki 100 kadar silahsız Rum erkek ve kadının görevleri köyü yakmak olduğundan, bunlar köyün evlerini teker teker yakmaya başlarlar. 150 hanelik Küpecik Köyü’nden bu yangın sonucunda; ancak 5 hane ve 10 samanlık kurtarılır. Yanan evlerin hiçbirinden eşya kurtarılamaz. Yangın esnasında 5 erkek, 1 kadın olmak üzere toplam 6 kişi evlerinden dışarı kaçamayarak diri diri yanarlar. Gecenin karanlığında can korkusuyla kaçanlardan 7 erkek ve 3 kadın da eşkiyalar tarafından öldürülürler. Bunlardan başka 2 erkek ağır şekilde yaralanır; iki genç kadın da dağa götürülür.( Bu korkunç olay esnasında yanan, öldürülen, parçalanan ve dağa kaldırılanların isimleriyle kimlikleri cetvelde bulunmaktadır.) Köyde 81 ev,73 samanlık,50 ambar olmak üzere toplam 213 bina; 21920 ölçek zahire yakılmış ve 159 baş çiftlik hayvanı da gaspedilmiştir.Maddi zarar ve ziyanın toplamı 4 740 000 000 lira kıymetindedir.

Osmanli donemi

Osmanlı Dönemi

Lâdik, 1414 yılında Kubatoğullarının Osmanlılara katılmasıyla, Sivas sancağına bağlı Amasya ili sınırları içinde kalır.( Bu arada Amasya’da valilik yapan şehzadelerin mesire yeri olarak tarihte yerini alır. Bir çok devlet büyüğünü ağırlar.) Bu dönemde birçok tarihi eser yapıldı ise de büyük depremlerde bunların çoğu yıkılmıştır. Son Osmanlı kalıntısı olan bedesten ve çarşısı da 1943 yılında yıkılır.

Anadolu beylikleri donemi

Anadolu Beylikleri Dönemi

Selçukluların parçalanmasından sonra 1340 yılında Samsun ve çevresinde Eratna Beyliği bağımsızlığını ilan eder. Eratna Bey zamanında iyi bir dönem süren beylik, onun ölümünden sonra (Gıyaseddin Mehmet Bey zamanında) 1352-1365 yılları arasında parçalanmaya başlar.

Amasya Valisi Hacı Şangeldi bağımsız olarak hareket eder. Niksar ve Çarşamba dolaylarına egemen olan Tacettin Bey , Hacı Şangeldi’nin üstünlüğünü tanır. 1318’de Timurtaş’ın elinden kurtulan Tacettin Altınbaş Gazi Çelebi, Lâdik ve Samsun yöresine yerleşir. Burada “Kubatoğulları”(Altınbaşoğulları) diye anılan beyliği kurar. Kubatoğullarından Cüneyt Bey Osmanlılara karşı direnemeyeceğini anlayarak kaçar.

Yıldırım Bayezıt, Osmanlı egemenliğini tanımak koşuluyla Lâdik ve bazı kaleleri Cüneyt Bey’e bırakır. 1402 yılında yapılan Ankara Savaşında Yıldırım Bayezıt’ın Timur’a yenilmesiyle Anadolu beylikleri tekrar ayaklanır. Samsun ve yöresine Kubatoğlu Cüneyt Bey hakim olur. İsfendiyar Bey döneminden sonra, 1428 yılında, yöre kesin olarak Osmanlılara katılır.

Selcuklular donemi

Selçuklular Dönemi

1071 yılı Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türk güçleri Anadolu içlerine kadar yerleşirler. Samsun ve Kastamonu yörelerinin yönetimi Selçukluların eline geçer. Ancak, Selçukluların aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle Bizanslılar buralara tekrar hakim olurlar.

1075 yılında Alpaslan’ın komutanlarından Melik Ahmet Danişment Gazi, Amasya ve çevresini egemenliği altına alır. Lâdik’i de “İledük” adındaki kızına verir.

Islam uygarliklari donemi

İslam Uygarlıkları Dönemi (395-705)

Arapların Anadolu üzerine yönelik akınları sırasında 863 yılında Malatya Emiri Ömer, Samsun’u işgal eder. Ancak Abbasi Halifesi el-Mutezid döneminde (892-902) Tarsus komutanı Ahmet İbn İnanç et-Türkî, büyük bir ordu ile önce Amasya’yı, daha sonra da Samsun’dan Trabzon’a kadar olan Karadeniz kıyı şeridini ele geçirir. Böylece Lâdik’te de Arap egemenliği başlamış olur.

Bizans donemi

Bizans Dönemi (395-705)

395 yılında Roma İmparatorluğu’nun “Doğu” ve “Batı” olarak ikiye ayrılmasından sonra, Samsun-Amasya-Tokat ve çevresindeki beş vilayet “Bizans” diye anılan “Doğu Roma İmparatorluğu” sınırları içerisinde kalır. Lâdik ve yöresi de böylece bu vilayetin sınırları içinde kalmış olur.

Romalilar donemi

Romalılar Dönemi (71-391)

Romalı komutan Pompeius, Pontusluları yenince bu toprakları ortakları arasında paylaştırır. Samsun-Giresun kıyı şeridini, Çorum ve Yozgat’ta yaşayan Galat Oymakları önderi Diotaros’a bırakır. Bununla birlikte Lâdik ve yöresi de Romalıların egemenliği altına girmiş olur.

Pontus kralligi donemi

Pontus Krallığı Dönemi (M.Ö. 302-71)

M.Ö. VII. yüzyıl sonlarında orta batı İran yaylasında bağımsız devlet kuran Med oymakları, Asur Devleti’ni yıktıktan sonra Doğu Anadolu’yu istila ederler.

Medler, İran’da kurulan Persler karşısında bozguna uğrayınca Persler, Karadeniz kıyılarındaki yaylara egemen olurlar. Bu arada “Samsun Kapadokya Askeri Valiliği” denilen büyük eyaletin sınırları içine yerleşirler.

Yaylalarda hakimiyet kuran Perslerin, Lâdik yaylasında da yaşadıkları varsayılmaktadır.

Persler donemi

Persler Dönemi (M.Ö. 550-332)

M.Ö. VII. yüzyıl sonlarında orta batı İran yaylasında bağımsız devlet kuran Med oymakları, Asur Devleti’ni yıktıktan sonra Doğu Anadolu’yu istila ederler.

Medler, İran’da kurulan Persler karşısında bozguna uğrayınca Persler, Karadeniz kıyılarındaki yaylara egemen olurlar. Bu arada “Samsun Kapadokya Askeri Valiliği” denilen büyük eyaletin sınırları içine yerleşirler.

Yaylalarda hakimiyet kuran Perslerin, Lâdik yaylasında da yaşadıkları varsayılmaktadır.

Hititler donemi

HİTİT DÖNEMİNDE LADİK (M.Ö. 1500-1200)

Başkentleri bugünkü Çorum- Boğazköy dolaylarındaki Hattuşaş olan Hititlerin, Samsun ili sınırlarında yapılan kazı ve araştırma çalışmalarına göre bu bölgeye de hakim oldukları tespit edilmiştir.

Lâdik Kalesi’nde yapılan kazı çalışmalarında da Hitit kalıntılarına rastlanması, Hititlerin Lâdik civarında hüküm sürdürdüklerini ortaya çıkarmıştır.

Ilkcag dönemi

İLKÇAĞ DÖNEMİNDE LADİK (M.Ö. 3000-M.S.375)

1940-1941 yıllarında Türk Tarih Kurumunca Yük Tepe (Salur Tepe) ve Höyük Tepe’de yapılan araştırma ve kazılarda bulunan bulgulardan, Lâdik’in İlk Çağ devrine ait bir yerleşim birimi olduğu tespit edilmiştir

Ladik Tarihine Giris

LADİK TARİHİNE GİRİŞ (2)

Kuruluşu çok eski dönemlere kadar uzanan Lâdik, 1880 yılına kadar bucak olarak Havza ilçesini de içine alırken, 1880-1925 yılları arasında Sivas sancağının Amasya iline, bu tarihten sonra bir müddet nahiye olarak Havza ilçesine bağlanır. 1929 yılında ise Samsun’a bağlı bir ilçe konumuna getirilir.

Ankara-Samsun karayolu üzerinde, Toptepe (Doruk) sapağı ile başlayan Erzincan yolunun 12. kilometresinde bulunan Akdağ’ın eteklerinde kurulmuş olan ilçe, il merkezine 80 km uzaklıktadır.

Sahilden 950 m yükseklikte olması Lâdik’i iklim ve doğal ortam yönleriyle diğer Samsun ilçelerinden farklı kılar. Her mevsim serin ve yağışlı olan karasal iklimi nedeniyle yeşilliğini sürekli koruyabilen ilçe bu yönüyle Bursa ilini andırır, “Küçük Bursa” olarak adlandırılır.

Bu özelliklerinden dolayı Osmanlı şehzadelerinin Lâdik yaylalarına eğitim ve avlanma amacıyla her yaz ve kış mevsimlerinde geldikleri tarih kitaplarında dile getirilir.

Ancak, ne yazık ki, son yıllarda bu güzel mekan turizm sektörünün batı ve güney bölgelerimize kaymasıyla önemini yitirmiş ve göz ardı edilmiştir. Kaymakamlığımızca yapılan bu çalışmamızın bir amacı da unutulan Lâdik’i yeniden hatırlatmak ve eski kalabalık, coşkulu günlerine döndürebilmektir

Ladik Tarihi

Ladik Tarihi (1)

İlçenin adının nereden geldiği ile ilgili olarak, halk arasında da yaşayan, dört ayrı rivayet vardır. Şimdi, sırasıyla bu rivayetlere değinelim:

1. Bunlardan ilki ilçenin, Amasya hükümdarı VI. Büyük Midridates’ın “Laodikiye” adlı hanımı tarafından M.Ö. 131 yılında kurulduğundan buraya “Laodikiye” denildiği ve zamanla bu adın “ Lâdik “şekline dönüştüğü şeklindeki rivayettir.

2. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde şehrin, Amasya Hükümdarlarından “Havik” tarafından kurulduğu, daha sonra “Havik” isminin, “Lâdik” olarak değiştiğini belirtmektedir.

3. Evliya Çelebi aynı eserinde ilçenin adıyla ilgili olarak şöyle bir rivayette bulunur: “Bu kasabanın ilk fethinde ümeradan Selman Gazi kaleye girer ve “Kalenin burcuna sancağı dikmeyeyim mi?” diye Melik Ahmet Danişment Gazi’ye sorar. Melik “Lâ, dik!”, yani “Hayır, dik!” diye emir verir ve bunun üzerine de bu kasabaya “Lâdik” adı verilir.

4. Başka bir rivayet ise Oğuz Komutanlarından Melik Ahmet Danişment Gazi’nin “İledük Hatun” ismindeki kızının anısına ilçeye “Lâdik” denildiğidir.

Günümüzde de halk arasında “İladik” söyleyişi yaygın olarak kullanılmaktadır

29 Ekim 2008 Çarşamba

Ladik ilcesi blogumuz acilmistir

Ladik ilcesi blogumuz acilmistir


Ladik'li tüm hemsehrilerimize hayirli ve ugurlu olsun artik biz Ladiklilerinde bir blog sayfasi var. Ladik ilcemizin blogunu bugün itibari ile acmis bulunuyoruz. Güzel ve sirin Ladik ilcemize layik olan bir ortam ve tanitim platformu olusmasi dilegi ile blogumuza hepinizin katkisini beklerim. Anahtar Kelimeler: Ladik - Samsun - Ladik ilcesi - Akdag - Ladik gölü - Hamamayagi - sifali kaplicalar - Genclik suyu - Karadeniz - Ladik ilcesi ve köyleri yakinda burada - Samsun Ladik ilcesi
Saygilarimla
Blog Editörü